Herkesin duymaya can attığı o hikaye : You’re a yazılımcı Harry— Part 1

Emre Can Çorapçı
5 min readAug 17, 2022

Yıllardır yazılıp dillerine giriş yapıp hiç çıkış yapamamış biri olarak yaklaşık bir sene önce, başlangıç seviyesindeki ilk eşiği geçtiğim yerde karşıma bir okyanus çıkmıştı. Gözlerimi kısıp bu hırçın okyanusa baktığımda gitmek istediğim yerin nerede olduğunu biliyordum. Fakat içeriye astığım ceketimin cebinde, aslında gitmek istediğim yerin haritasının var olduğundan habersizdim. Ve tüm bu yolculuğun sonunda varmış olduğum yabancı topraklar bana da tamamen sürpriz olacaktı.

Her şey bunaltıcı bir yaz günü başladı

Yıllardan 2021, haziran ayı, ben evimde sakin sakin otururken, yıllardır okuduğum bölümü sevmediğimi ve 4 senelik üniversite maceramın bana hala alamadığım diplomamda yazacak olan bölüm adına hiçbir şey katmadığını fark etmemle tüm hayatım tepetaklak oldu.

Şaka şaka. Bir günde olacak bir iş değil bu. Gelecek kaygısı dediğin seni öldürmez. Yavaş yavaş sindirir. Ümit fakiri olan hayatında çok başka seviyelerde yoksulluk çektirir. Ama okuduğum bölümle aramda şiddetli geçimsizlik — ki bu “geçimsizlik” özellikle derslerime yansamaya başlamış— artık dayanılamayacak seviyelere ulaşmıştı. Ve vazgeçerek hayatımın en büyük hatalarından birini yaptığım hayalim bana adeta tenimdeki her karışı arzular bir şekilde göz kırpmaya başladı.

Computer science’ın göz kırpmasına karşılık veren şahsımın kameralara yansıması.

Neyse ki çaresiz ve kaybedecek bir şeyi olmayan biri olarak bu son derece çekici olan aldatma davetine hemen icazet verdim. Ve o malum gecenin sabahında da hiçbirimiz çekip gitmedik.

Neyse bu süslü sözleri geçelim. Öncelikle emrettim, ey bilgisayar görüntü işleme yap. Bilgisayarım, ben körüm görmek bilmem, dedi. Sonra seslendim, iyi madem körsün, oyun yap da elalem görsün. Hemen de ikna oldu hergele kalktık Python’la şeyler yapmaya çalıştık — Hindistanlı bir abimizin katkılarını es geçmeyelim — . E baktım hoşumuza gitti neden sektörde karşılığı olan bir şey yapmıyoruz dedik? Ve zerre kadar C# bilgisinden bile kendini muaf bırakmış bir halde, 2 sene önce üniversitede aldığım C dersleri — tüm dönemde sadece üç derse girdi— ve Python bilgime — tek yaptığı bir iki kütüphane kullanmaktı — güvenerek Unity kurdum.

Biz onlara açıkça söyledik ki İngilizce bilenler için Unity Learn’de çok güzel nimetler vardır

Bir ayda basit bir oyun yapabilecek seviyeye geldim. Muhteşemler ötesi üniversitemin bana dört senedir veremediği o heyecanı, bir ayda “hızlandırılmış” şekilde aldım. Ve en büyük klişelere avuntu olma şerefine ulaşan, zavallı balığa, ceviz ağacına çıkamadığı için kızdıkları hikayedeki balığın bizzat kendim olduğunu kendi okyanusumu bularak büyük bir farkındalığa erişmiş bulundum.

Bu görseli sevdiğim sadece iki farklı şeyi içerdiği için koydum.

Aynı zamanda bu süreçte sadece oyun yapmaktan değil yazılımın kendisiyle uğraşmaktan de keyif aldığımı fark ettim. Benim için sadece ortaya çıkan sonuç değil arkada çalışan kodlar da anlam ifade ediyordu. Problem çözmeyi seven, biraz da düzen takıntısı olan biri olmamın bunda büyük etkisi olduğunu söylemeden geçemem.

Ben bu oyun geliştirme sayesinde nesne tabanlı programlamayı direkt nesnelerle öğrenmiş oldum. Nesne listelerinden oluştan listeler yaptım. Hem de tüm bunlara başlamamdan daha 1 ay geçmiş. Yani bak sen bana yahu. Yahu sen kimsin ki daha 1 ay olmuş başlayalı kodlarla fantezi yapıyorsun. Tabi haddimi bildiren olmadı çünkü mantıksız bir şey de yazmamıştım işin sonunda. Meraklısı için object pooler’lardan oluşan bir liste yazdım.

Ayrıca bahsetmeyi unuttum ben geliştiriciliğe başlamamın üçüncü haftasında bir oyun geliştirme takımı bulmuştum

Bu takımın Discord kanalında da bir kamptan bahsedildi. Benim neyim eksik ben de başvurayım dedim. Pederin cüzdanıyla göz göze geldik. Fakat iktisadi konularda başkalarına yük olmamayı kendime büyük dert edindiğim için bu bakışmayı sürdürmek bir hayli zor oldu. Bu etkinliğe katılmaya ihtiyacım olduğunu hissettiğim için gözlerimi kaçırma isteğime boyun eğmemeyi kendime görev bildim ve gerekeni yaptım.

Ardından Konya’da oyun geliştirme kampına gittim — evet Konya, yanlış okumadınız sayın ve değerli okuyucular— ve keyifli iki hafta geçirdim. İlk kamp deneyimim oldu. Sonunda her şeye rağmen tatlı da bir oyun yaptık. — buradaki rağmen eki, bilgisayarımın ekranımın ortadan çatlamış olduğuna yapılmış bir referanstır

Bilmeyenler için Konya ilimiz.

Eve dönünce biraz daha Unity bakmaya devam ettim.Başta katıldığım takım daha sonra ciddileşmeye başladı. Yurtdışında bir firmayla anlaşıp oyun yapacağız muhabbetleri dönüyordu tabi ben de hızlı bir şekilde yükselebildiğime seviniyordum. Fakat var olmayı sürdürmekte zorluk çeken bir yönetim hiyeraşisi, ardından gelişen ufak bir iletişim problemi, son olarak da yönetimden biri davranışlarını kontrol etmekten bihaber olduğu için tüm takım dağıldı.Dağıldıktan sonra toparlanmaya çalıştık fakat şafak operasyonu yapar gibi çıkarıldığım takımla, sevdiğim birkaç insanla tanışmış olmanın avuntusunu koltuğumun altına alıp yollarımı ayırdım. Ama hepsinin canları sağolsun umarım iyi yere gelmişlerdir.

Malum benim mobil oyun yapma isteğim de sıfırın altında olduğu için kendi kendime 3D platform oyunu yapmaya çalıştım. Ufak tefek geliştire geliştire üstüne koydum ve bir oyun çıkardım demek çok isterdim fakat beynim öyle çalışmaktan hoşlanmıyor maalesef. Daha çok “Abi bunu da yapalım.”, “Bu da güzelmiş bunu da yapsak mı?”, “Yaa bu çok güzel gözüküyor bunu da yapalım mı?” diye işliyor. bkz. elde kalan bitmemiş bir sürü proje. ayrıca bkz. bitirilmiş sıfır proje

Sugar Daddy Crush diye oyun yapsam tutar mı?

Ardından, ben Unreal Engine’a döneceğim, dedim

Ama onun için C++ lazım, dediler. Yahu siz beni tanıyamamışsınız, bana yazılım dillerine fısıldayan adam derler, dedim. Yaa ama biz hiç duymadık seni, dediler. E yani çünkü fısıldıyorum dedim. Haklısın dediler olay çıkmadan dağıldık.

Ardından yedi yüz küsür sayfalık Packt’ın “C++ ile Oyun Geliştirmeye Giriş” kitabına başladım ben. SFML kütüphanesiyle fazlasıyla samimileştik. Kalktım bir ay içerisinde kitabın çoğunu bitirdim. Diğer yandan da başka bir organizasyonda bulunduğum için sağ olsunlar LinkedIn Learning’e ücretsiz erişim verdiler. Ben de C++ derslerini izleyerek bu hakkımı dibine kadar kullandım.

Sağdan üçüncü abla kavgaya çok hazır.

Ve arkadaşlar ben bu süreçte üç kuruşluk C# bilgimle kalkıp isminin verilmesini istemeyebilecek herkesin duyduğu bir telekomünikasyon şirketinde .NET Bootcamp’ine katılmaya hak kazandım. Üstelik mülakat görüşmesine 5 dakika geç girerek bunu başardım. Biliyorum hepiniz sırrımı merak ediyorsunuz. Çok rahat, çok profesyonel bir şekilde görüşmeye girdim. Dedim ki “Apartta kalıyorum ve interneti çok kötü. Benim de kameram bozuk arkadaşımdan bilgisayarını ödünç aldım. Bu yüzden geciktim.

Çünkü cidden öyle oldu. Sonra da sorulanlara açık açık cevap verdim.

Tek postta çok uzamasın. Devamı sonra babay.

--

--